Sunday, June 23, 2013

Masal zamanı...


  Nermin Bezmen
Çapulcular, marjinaller, vandallar, provakatörler, dış mihrak temsilcileri, casuslar ve polisler evlerine döndü. Artık herkes rahat yatağında uyuduğuna göre, masal anlatabilirim... 

Diyordum ki; televizyon kendiliğinden açılıverdi. Aaa, o ne? Daha evvel hiç izlemediğim bir kanal bu. Ekranın sol köşesinde ‘Canal Cocaigne’ yazıyor. Demek efsanenin adını vermişler kanala... hoş... ‘Cocaigne’, her ne kadar ‘Kokayn’ diye telaffuz edilse de, kokainle uzaktan yakından ilgisi yok. ‘Cocaigne’, XIII. Yüzyıl, Ortaçağ Fransa’sında yaratılmış efsane ülkenin adıdır; bolluk ve bereketin ülkesi... Toprakları süt ve balla beslenen, gökten yağmur yerine fırınlanmış kaz yağan, çatıların pastadan yapıldığı, şaraptan nehirlerin aktığı, dükkânların ücretsiz mal verdiği, sonsuz bereketin ve rahatın ülkesi Cocaigne!

Külkedisi ülkem ve Kanal Cocaigne


Ekranda görüntülere bakıyorum, inanamıyorum. Ortaçağ karanlığında ve yoksulluğunda, ümitlenmek ihtiyacında olan insancıkların hayâl gücünden yaratılmış efsaneyi gerçekleştirenler mi olmuş acaba?

Görüntüler, izleyeni, kuşbakışı çekimle, muhteşem bir ülkenin üzerinde uçururken, ekranın bir tarafında da önceki durumlarını gösteren kareler yer alıyor. 

Toprağı çatlamış, bozkırlaşmış otlaklar, meralar zümrüt renge bürünmüş. Çobanların keyiflerini görmelisiniz. Besili hayvanlarını salmışlar mezralarda, sırt üstü uzanmışlar. Kiminin ağzında bir kaval, aşk türküsünde, kiminin dişleri arasında bir ot, hayâllerinin tebessümü yüzünde.

Lâbirent yolların çıkmazında üst üste yığılmış gecekondular, arsızca yükselmiş, yol, geçit, tanımayan gökdelenler, yolsuz, susuz, elektriksiz köyler mazide kalmış, yerlerini bahçeler içinde, hepsi güneşle aydınlık, saksılardaki çiçekleri ışıktan şımarıp coşmuş, pırıl pırıl evler, ürün zengini köyler almış. Bütün pencereler güneş alıyor, ağaç görüyor, ya denize, ya akarsuya açılıyor manzaralar. Ormanları söküp ev yapanlar insafa gelmiş, ağaçları kesmek yerine çorak alanları yeşillendirip villalarını oralara yerleştirmişler. Ağaçsızlıktan toprağa karışıp yok olan sular, şimdi gölleri, göletleri dolduruyor şarıl şarıl.

Görüntü kuşbakışı tarıyor bütün ülkeyi. Ama... Ama burası Türkiye! Allah’ım! Ne muhteşem! Nasıl bir sihir bu! Spiker devreye giriyor: “Biz Cocaigne’ı efsane zannederdik, ama bakın, Türkiye bunu gerçek kıldı.” diyor. Göğsüm kabarıyor iftiharla, gözüme yaş geliyor. Devam ediyorum izlemeye.

OPERA BİLETLERİ KAPANIN ELİNDE

İnsanların hepsi mutlu, güler yüzlü. Çocuklar okuduklarından, yetişkinler çalıştıkları işten memnunlar. İşçiler, memurlar, emekçiler, ay başlarında tüm verecek hesaplarını kapatıp, geriye para artırmaya başlamışlar. Ayda bir, ailece, dışarıda yemek yiyebiliyorlar. 

Opera, bale, tiyatro biletleri kapanın elinde. AKM’de son dakika bileti bulurum umuduyla insanlar bir taraftan Ayazpaşa’ya, bir taraftan Harbiye’ye uzun kuyruklar oluşturmuşlar. Tüm tiyatrolar, gündüz iki matine, akşam suare oyun oynamakta.

Televizyon kanalları tiyatro ve konser salonlarıyla rekabet edebilmek için, kültür sohbetleri, klâsiklerden derlemelerle halkı tekrar ekran karşısına çekmeye uğraşıyorlar. Yıllardır, sabahın köründen başlayan göbek şovlar sırra kadem basmış, kanallarda uluslar arası yarışmalarda ilim, bilim, sanat dalında ödül almış değerlilerimiz, NASA’da çalışan mühendislerimiz konuk ediliyorlar.

‘BİZ’ DİYE YAŞAMANIN KARARLILIĞINDA... 

Yetkililer, sayısı yüz bini aşmış İmam ve Hatip okul mezunlarının, ülke ihtiyacına daha uzun yıllar cevap vereceğini düşünüp bu okulların kimini; sokaklardaki kimsesiz çocukların, kimini; engelli vatandaşlarımızın, şiddet görenlerin barınıp psikolojik tedavi gördüğü yuvalara çevirmiş.

Hacı adayı vatandaşlarımız bir kampanya başlatmışlar. Biri ekranda, oy birliği ile aldıkları kararı açıklıyor: “Suudilere kazandıracağımız parayı, ülkemizin fakirlik ve cahillik şeytanlarına karşı kullanmaya karar verdik.” 

Toprak ağaları, çalışan göçerler için, tarlaların yanında, suyu akan, ocağı yanan minik evcikler inşa etmişler. Göçer bebeleri doktor kontrolünden geçiyorlar. 

Beyaz, bembeyaz kurdelelerin ardında insanlar kucaklaşıyor. Spiker aktarıyor: “Sayın seyirciler, tüm ülke düşünce ve fikir özgürlüğünün, kardeşçe “Biz” diye yaşamanın kararlılığında, yeniçağı kutlamakta. Az önce, yalan dolan iftiralarla birilerinin parmaklıklar arkasında kalmasına sebep verenler de özürlerini dilediler ve bu coşkuya katıldılar.”

İçimde endişe beliriyor birden. Bazen mutluluk hakkımız değilmiş de, elimizden alınacakmış endişesi yaşarız ya, işte öyle bir duygu. 

Kapıyorum Kanal Cocaigne’ı. Arabalar kabak, şoförler fare, Türkiyem de yine külkedisi oluverirse diye...




http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hid=20866

No comments:

Post a Comment