Sunday, June 30, 2013

INTERVIEW #4.2.0: FROM GEZI TO THE GAY PRIDE


Ismail Azboglu has been involved in the LGBTT rights movement for about ten years, since his university days. His main activities include attending the Lambda Istanbul or other groups’ meetings and workshops as much as he can; helping LGBTT groups in terms of web design and software and; most importantly, he believes, writing articles and giving interviews.
Ismail is not only involved in the LGBTT rights movement, as he sees it as part of a larger general social evolution. For this reason, he also takes part in broader political events, including the ongoing Gezi resistance.
Photography by Jenna Pope
Photography by Jenna Pope
Voices XXXI: Ismail Azboglu, a lgbtt actvist and a concerned citizen
G.Y: What is your implication in LGBTT movements and social movements in Turkey?
I.A: Personally, since thirteen years I attend meetings and demonstrations of Lambda Istanbul which is the leading and first LGBTT association in Turkey. In addition, I participated some press activities to support LGBTT movement like preparing radio programs, giving interviews or writing articles. I also try to attend as much as I can almost all the activities relating human rights, minority rights, LGBTT and women rights. In political arena, I took role in propaganda and polling clerk activities of Peace and Democracy Party in election term. Also, as a member of group of software developers (called Pelagie Birds), we try to provide free IT support and service to struggling people from socialist collectives to minority institutions.
G.Y: It is known that the government is preparing a new constitution and that it isn’t planned to consider changes regarding LGBTT community rights. What can you tell about this?
I.A: The demand and need of a new constitution has been recognized for about fifteen years because the current constitution was prepared by army junta in 1982. The government brought this issue into question again six years ago. However, ruling conservative party (AKP) and opposition nationalist party (MHP) refused the modification proposal for the 10th provision. The current one indicates that “all citizens are equal before law without regarding the language, race, colour, sex, political view, philosophical belief, religion, sect or similar reasons”. The proposal was to add “sexual orientation” to it.
A year ago Peace and Democracy Part proposed a bill to the parliament to legalize same-sex marriage but it was refused on a basis of “religious motives” and “social moral values”.
G.Y: How did LGBTT community have taken part in Gezi Park protests?
I.A: Since the beginning of protests, LGBTT people from different organizations took part. LGBTT community was and is always in the front line. Because, as stated in the very famous slogan that was made known by LGBTT people in the Gezi protests, LGBTT people know that “no liberation alone, all of us or none”. Environmental problems, recognition of the rights of Kurdish nation, Christian minorities’ problem, demands of working class etc. are the parts of the same struggle. We are very well aware of this.
Photography by MJM
Photography by MJM
G.Y: How do you think the participation of LGBTT community in the protests will affect from the point of view of the protesters during the development of the gay pride?
I.A: The reactions of other people towards LGBTT people were transformed during the protests. “Gezi revolution” is not only a political or social event but a “spiritual” or “moral” transformation. I have personally seen lots of scenes that shocked even me like Kemalist old woman dancing with Kurdish youth or communists protect Muslims when they are praying. Two months ago, I couldn’t even dream it. Even now, many people gathered in Taksim square to protest killing of an 18 years-old boy by soldiers in Diyarbakir, capital of Turkish Kurdistan. Consider that, most of these protestors used to think army and police was fighting against ‘terrorists’ in the south east and they were proud of their nationalistic views. But now, they faced state violence and torture and began to wake up from their sleeps. So, with the same aspect, many people has just faced LGBTT people for the first time, they realized that LGBTT people are just normal people as they are. I have seen lots of housewives who are one of the most conservative parts of the society in all means, clapping for LGBTT people. As a result, this is a new starting spirit for everybody, to get rid of our prejudices, to meet with each other, to become free, equal and self-respecting sisters and brothers again.
G.Y: What has been during the last years the attitude of the government towards this event? And in the present year?
I.A: Just before one month of 2008 gay pride event, Istanbul governorship banned Lambda Istanbul with the claim of “being against the family values”. Since 2002, about 70 LGBTT people were killed because of their sexual orientation and identity. In 2006, Bursa gay pride event was cancelled because of provocations. In 2010, women and family minister Aliye Kavaf publicly stated that “Homosexuality is a disease and has to be cured”. But on the other hand, there is a growing participation year by year; not only LGBTT people but open minded heterosexual people from different biases. I believe this year will be clearly different in positive way; a new specter is haunting in the society: a new spirit, hope for a good future and solidarity.

LGBTT in Gezi Protests:

Oren Ziv / Activestills
Oren Ziv / Activestills

 
Oren Ziv / Activestills
Oren Ziv / Activestills

 
Oren Ziv / Activestills
Oren Ziv / Activestills

 
MJM
MJM

 
Salva Ferrando
Salva Ferrando

 
Salva Ferrando
Salva Ferrando

 
Salva Ferrando
Salva Ferrando



norhetorike.com/2013/06/30/from-gezi-to-the-gay-pride/

Yavas Yavas

Bence Turkiye'nin en buyuk sorunu egitimsizlik ya da fakirlik degil ahlaksizlik. Ahlaksizligin sadece insanlarin diledigi gibi seks yapmasi veya alkol almasi olarak algilayan bir toplumda (Din ve Ahlak Bilgisi dersinden alinarak yorumlanmis Islam ahlaki) rusvet vermek, alkollu araba kullanmak, torpille mevki edinmek, sinavlarda (hatta secimlerde!) hile yapmak, devlet ihalelerinden servet kazanmak, din alip satmak, cocuk pazarlamak, kadin dovmek, kendi cocuguna tecavuz edip tecavuz sonu dogan bebegi canli canli kuma gommek, tecavuz saniklarini burokratlar diye serbest birakmak, devletin vatandastan topladigi vergiyi kendi serveti gibi gormek, azinliklara verilen sozleri tutmamak, insanlari sebepsiz yere hapislerde curutmek, iskence, dusunce ozgurlugunun engellenmesi, insanlari tehdit ve korkuyla susturmak vs normal karsilanir. Normal karsilandigi gibi ekonomik buyume veya stabilite icin gereken kucuk fedakarliklar olarak pazarlanir. Hatta halk kendi arasinda es dostla akraba arasinda cay icerken der ki, "herkes yiyor en azindan bunlar calisiyor". Bu konudaki tedirginlikler de gereksiz kaprisler 'entellik dantellik' hayatin gerceklerinden habersiz olma, hippilik olarak anlasilir. Ahlakin olmadigi yerde uygarlik gelismez, gelisemez. Hangimizin bir kiyak rica etmek icin aklinda bulundurdugu yuksek mevkili tanidigi yok? Askerlik tayinlerini dusunun. Fakat bu yuksek mevkili tanidiklar torpil yaparken kimlerin hakkini yedi, hic sesimiz cikti mi? (Ama herkese torpil var, dayisi olmayan is bulamiyor denmedi mi?) Isini yaptirmak icin belli bir partiye oy veren aile dostlarinin arkasindan 'fakat o isini bilir' diye hafif ovguyle soz edilmedi mi? Aranizda alkollu araba kullanmamis, yakalanip da polise rusvet vermeye yanasmamis kac kisi var? Devlete is yapan kac arkadasinizin Facebook sayfasi sessizlige burundu protestolardan beri? Hepimiz bu sistemin bir parcasiyiz. Ahlaksizlik ve yozlasma ithal degil, hem yerli mali hem de gelismekte olan cogu ulkenin bir gercegi. Ama ahlaki degerler evrim gecirebilir. Turkiye'de olan sey bu. Yeni nesil, politikadan servet yapmis aile dostunun sirtini sivazlamayacak ve Turkiye boylece yavas yavas temizlenecek. Yavas yavas.

CNN International önündeki protesto gösterisi


Melih Gökçek'in duyurduğu CNN International önündeki protesto gösterisine sadece 6 kişi katıldı.

Deniz Ayhan/Sozcu.com.tr  – Fotoğraf: AA
Taksim Gezi Parkı direnişinde günlerce Türkiye’den canlı yayın yapan CNN International’a, yandaş medya ve AKP’li siyasetçiler tarafından savaş açıldı. Birçok Türk kanalının gösteremediğini ekranlarına taşıyan CNN International hakkında Türkiye’de bir karalama kampanyası başlatıldı. Başta Başbakan Erdoağan olmak üzere CNN’e tepkiler dinmek bilmedi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’te CNN International için bir tepki kampanyası düzenledi. Gökçek, Twitter’da “stoplyingCNN” (CNN yalanlarını durdur)  etiketini başlattı ve birçok dilde çeviriyle CNN’e tepki tweetleri attı.
6 KİŞİLİK DEV KADRO
Gökçek, CNN International’ın ABD saatiyle 13.00′da protesto edileceğini söyledi ve “Katılacak olan duyarlı vatandaşlara şimdiden teşekkür ediyorum” dedi. Gökçek’in tüm takipçilerine duyurduğu eyleme sadece 6 (altı) kişi katıldı.
“BİLSEYDİK DAYIOĞLUNU GÖNDERİRDİK”
Büyük kalabalığın yer alması planlanan protestolara 6 kişinin katılması, sosyal medyanın da gündemine oturdu. Twitter kullanıcıları 6 kişinin katıldığı gösterilerle ilgili esprili tweetler atarken, siyasilerden ilk yorum ise MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’dan geldi.
Türkkan, Twitter’daki hesabında, “’Gökçek’in duyurduğu protesto gösterisine sadece 6 kişi katıldı.’ Bilseydik dayıoğlunu gönderirdik.” yazdı.
“TEPKİMİZİ GÖSTERMEK İÇİN TOPLANDIK”
New York’taki 6 Türk, CNN’in 59. Cadde’deki binasının önüne, üzerinde “CNN, yalan yayınları bırak” yazılı siyah çelenk bıraktı. Türk toplumu temsilcilerinden Mehmet Durmuş, burada yaptığı açıklamada, “CNN’in Türkiye’de savaş varmış gibi yayın yapmasını kınadıklarını” söyledi ve “CNN, daha önce sadece Körfez Savaşı’nda bu şekilde yayın yapmıştı. Şimdi de sadece savaş varmış gibi gösteriyorlar. Biz, bu yayın politikasına tepkimizi göstermek için bugün burada toplandık” dedi.
Gösteride, CNN’in başharflerinin “Crush, News, Network” olarak sembolize edildiği, kamu malına zarar veren ve polise taş atan göstericilere ilişkin fotoğrafın da üzerinde bulunduğu, “CNN, bunları da göster” yazılı pankart açıldı. Grup, daha sonra CNN binasının önünden ayrıldı.

Saturday, June 29, 2013

Vergi ne icin verilir?


Tayyip'in iki Yüzü


Polis tacizine uğrayan Eylem Karadağ: ‘Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar’


Eylem Karadağ direnişçi kadınlardan. 26 Haziran akşamı Dikmen direnişi sırasında gözaltına alınan Eylem, polislerin tacizine uğradı, tecavüzle tehdit edildi. Sendika.org’ye yaşadıklarını anlattı. Ve  bir çağrı yaptı: “Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar, susmayalım ki AKP kadın düşmanlığını sürdüremesin, susmayalım ki kadınlar sokakta özgürce yürüsün”
Eylem Karadağ
Eylem Karadağ
Kadınlar ilk andan itibaren Gezi Parkı’ndan başlayan halk direnişinin en önündeydiler. Kent barikatlarında, park komünlerinde, mahalle direnişlerinde, tencere tava eylemlerindeydiler. Polisleriyle,  TOMA’larıyla, silahlarıyla  AKP faşizminin karşısında bu isyanın en militan ve direngen özneleri oldular, olmaya devam ediyorlar. Kadınların bu direnişi büyütmek için çok önemli bir nedeni vardı: AKP’nin kadın düşmanlığı. AKP faşizmi direnişe saldırırken de kadınları hedef aldı.
Ülkenin dört bir yanından gelen haberler direnişçi kadınların sistematik olarak polisin tacizine uğradıklarını, cinsel işkencenin özel bir yöntem olarak kullanıldığını gösteriyor.  Kadınlar bu saldırının karşısında da duruyor, direnişi büyütmeye çağırıyor. Eylem’in dediği gibi “AKP hükümeti kadınlardan korksun çünkü ‘kadınların öfkesi AKP’yi yıkacak’.
Eylem, kısaca kendinden bahseder misin?  
25 yaşındayım, Mersin Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyim, aynı zamanda ataması yapılmayan bir beden eğitimi öğretmeniyim. Ankara İlker Halkevi’ndeyim. Halkevleri ile 2010 yılında tanıştım. Ailem Mersin’de yaşıyor. Mersin‘de bulunduğum bir vakit amcamla beraber gitmiştik Mersin Halkevi’ne. Orada karşılaştığım sıcak samimi ortam bana çok huzur vermişti ve  ertesi gün elektriğe yapılan zammı protesto eden Halkevcilerin arasındaydım. Çünkü hak mücadelesi veriyorlardı eğitim, ulaşım, sağlık, barınma, yani yaşam alanlarına dair her şey. Şimdi ben de Halkevleri’nin çalışmalarına aktif katılıyorum.
26 Haziran’da neler yaşandı anlatır mısın?
Ankara Dikmen’de polisin yoğun saldırısına rağmen bizler her gün akşam saat 21.00’da yürüyüşümüze başlıyorduk. Yaşlı, genç, çocuk, esnaf, öğrenci Dikmen halkı olarak hepimiz Gezi Direnişi’nin 31 Mayıs’tan bu yana toplanıp yürüyorduk. Artık birbirimizi tanımaya, iki slogan arası vakit bulunca hal hatır sormaya başlamıştık ve bu direnişin en güzel yönlerinden biri de buydu zaten. Herkesi birbirine yaklaştırdı, çok güzel bir dayanışma örneği oldu.
26 Haziran Çarşamba günü yine Dikmen’de yürüyüşe başladık. 2 saat boyunca saldırı olmaksızın eylemimize devam ettik.  Saat 23.00’da TOMA ve akrepleri cadde üzerinde gezinirken gördük ve çok geçmeden saldırı başladı. Saldırı gece saat 01.00’a kadar şiddetli biçimde sürdü. Ben bir ara Halkevci bir kadın arkadaşımızın oğlunu aramaya başladım. 17 yaşındaydı ve onu yanımdan ayırmak istemedim. O sırada akrepler ve arkasından çevik kuvvet polisleri girdi bulunduğumuz ara sokağa. Ben de kendimi bir kıraathanenin bahçesine attım, orada D.’i gördüm. Bir süre bekledik orada çünkü çevik kuvvet polisleri saldırmak için sokağa girmişti. Kıraathanede birkaç kişi vardı. Kıraathanenin kapısına gittim, bizi içeri almalarını rica ettim ama kapıyı kilitleyip almadılar ve hatta dalga geçtiler. Bunu üzerine biz beklemeye devam ettik. O sırada çeviklerin ayak seslerini duyduk ve bahçeye ışık tutup bizi gördüler. İçlerinden biri, muhtemelen amirleri “alın bunları alın nereye saklanıyorsunuz” dedi. Polislere herhangi bir mukavemeti olmadığı halde D.’in kafasına ve sırtına vurdular. Benim de kafama vuruyorlardı. Birimizin yaşça küçük ve birimizin de kadın olması onlar tarafından alay konusuydu. Akrep denilen araca götürdüler bizi. Zaten en fazla 5 metre yürüdük, D.’i sırtına vura vura içeri attılar.
Tacize başladılar
Bu sırada içlerinden biri göğsümü sıkıyor, biri de kalçamı okşuyordu. Bu bir süre sürdü ve beni de akrebin içine adeta fırlattılar. Tam bu sırada cinsel organımda bir el hissettim. Bizi içeri attıklarında sistematik olarak kafamıza vurmaya devam ettiler. ‘Amirim’ kelimesinden amir olduğunu öğrendiğimiz bir kişi ‘a… koyun bunların ezin, altınıza alın’ demesiyle onlar daha çok üzerimize çıktı. Öyle ki bir tanesi kucağıma oturdu ve bir eliyle önce göğsümü, sonra boynumu okşamaya başladı. Aynı şeyi dirseğiyle de yaptı. İl Emniyet Müdürlüğü’ne gidene kadar sürdü bu. Bir yandan tecavüz tehditlerine maruz kalıyordum. Ben sesimi çıkaramadım çünkü yanımda küçük bir erkek çocuğu vardı ve nasıl etkilenirdi bilmiyorum ama zaten o da bir yandan dövülmekteydi ve korkmasını istemedim.
Emniyet’e gittiğimizde de polislerin sigara içme, su içme tekliflerini kabul etmediğimden ‘şerefsiz bunları erkeksiz bırakmayacaksın’ gibi hakaretlere uğradım. Çantamda buldukları spreyi koz olarak kullandılar ‘bunla ne yazdın konuş yoksa tutanağa yazdırırız’ diye tehdit ediyorlardı. Ben de ‘sizle muhatap olmuyorum, sizin saldırınızdan fırsat bulsaydım spreyle yazı yazardım’ dedim. Bunun üzerine de “işte bunlar vatan haini gibi” söylemlere sarıldılar. Sonrası nezaret, ifade, adli tıp ve serbest bırakıldık.
Kadınlar toplumsal baskı, utanma, korku, çekinme gibi nedenlerle çoğu zaman tacizi dile getirmekte zorlanıyor,  direniş sırasında birçok kadının  cinsel şiddete uğradığını biliyoruz sen bu konuda neler söylemek istersin?
Bunları anlatıyorum çünkü rahatım, şunu düşünüyorum; ellerim arkamda kelepçeli ve onların yarı cüssesinde bir “kadın” olduğum için beni aciz gördüler. Ama asıl aciz olanlar böyle bir durumdayken beni taciz eden, tecavüz tehdidinde bulunanlardır. Ayrıca bu şiddetin anlatılması ve herkese duyurulmasından yanayım. Eminim bu durumu benim gibi bir çok kadın yaşadı. Ama evet, toplumsal baskıdan da kaynaklı söyleyemeyebiliyorlar.
Aksine bu şiddeti, tacizi, tecavüzü ya da tecavüz tehditlerini yaşayan kadınlar olarak bizler susmamalıyız. Susmayalım ki cesaretimizden korksunlar, susmayalım ki AKP kadın düşmanlığını sürdüremesin, susmayalım ki kadınlar sokakta özgürce yürüsün. Bizler bu direnişte olduğu gibi bir çok direnişte kadın kimliğimizle barikatın en ön saflarında direnişin içindeydik. Bundan sonrada en gür sesimizle en güçlü duruşumuzla AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı, büyüyen öfkemizin isyanıyla sokaklarda, direnişin içinde olmaya devam edeceğiz.  AKP hükümeti kadınlardan korksun çünkü ‘kadınların öfkesi AKP’yi yıkacak’.
Kadınlar senin de dediğin gibi bu direnişin hep en önündeydi, sen neden bu direnişe katıldın, bir kadın olarak direniş hakkında neler söylemek istersin?
İstanbul’da başlayıp Ankara’yı da içine alan Türkiye’nin her şehrine yayılan bir direniş, bir halk isyanıydı Gezi eylemleri. Başta AKP’nin doğa talanına karşı parkları, kentleri, meydanları yani yaşam alanlarını savunanlar birden kendilerini AKP’nin emek düşmanlığına, baskısına, zulmüne karşı alanlarda buldu kendini.
Bu direniş öyle kapsayıcı oldu ki, erkek egemen sistemde ve onun iktidarında yıllardır sömürülmüş, kadın kimlikleri yok sayılmış, şiddete, tacize, tecavüze uğramış ama sesini çıkaramamış kadınları tenceresiyle tavasıyla sokağa çıkardı. Ailesinin daha bebeklik yıllarından başlayıp polisi göstererek korkuttuğu çocukları polisin gazıyla copuyla tanıştırdı, dahası bu polis korkusunu yenmesini sağladı.
Emekli maaşıyla geçinemediği halde sistem içerisinde ezilen emeklilere yeter dedirtip sokağa döktü, Alevi kimlikleriyle yıllarca var olan iktidarlar tarafından ezilen ve hala ezilmeye devam eden Alevi vatandaşların bir öfkesi oldu.
Yine erkek egemen devlet ve toplum tarafından yok sayılan LGBT bireyleri artık bu homofobik nefret son bulsun diye sokaklardaydı, mahallelerinden gayrısını bilmeyen bir başka dünyası olmayan ama doğalarında isyan olan gençler sokaktaydı; yani herkes, hepimiz sokaktaydık, yan yanaydık artık bir dur demek için baskıya, şiddete, zulme ve ezilmişliğe.
Tüm bunlar meydanlarda haykırmam, bu direnişin içinde olmam için yeterliydi ama bir kadın olarak beni sokağa döken daha başka bir öfke vardı. Başbakan her söyleminde kadınları hedef gösterdi. Kürtaj açıklamalarıyla önce bedenimiz üzerinde söz söyleme hakkı olduğunu düşündü ama bizler sokaklarda “karar da bizim yaşam da” diyerek bedenimiz üzerine kimseye yorum yaptırmayacağımızı gösterdik. 4+4+4 Eğitim sistemini hayata geçirmek istedi çünkü kadınları “iyi bir ailenin iyi annesi” yapmayı planlıyordu, kız çocuklarının erken yaşta evlenmesinin önünü açıyordu ama bizler AKP’nin bu karanlık politikalarına karşı yıllardır mücadele eden kadınlar olarak yine sokaklardaydık çünkü eğitim hakkımıza sahip çıkıyorduk ve bu hakkı bizim için bir başkası değil biz kadınlar savunuyorduk. İşte Gezi direnişine aynı zamanda AKP’nin kadın düşmanlığına karşı da katıldım.
Sendika.org

Ahmet Hakan


Tecavüz söz konusu olunca. Çıtlarını çıkarmazlar. Sokakta öpüşme eylemi yapılacağını işittiklerinde galeyana gelirler. Ve ellerde sallamalar/dillerde tekbirlerle harekete geçerler.’

Melih Gökçek'in Ankara metrosunda yaptırdığı 'ahlak' anonsuna 'yemişim senin ahlakını' diyerek tepki gösteren Ahmet Hakan, önceki gün Ankara metrosunda yapılan öpüşme eylemine katılanlara tekbir getirerek 'sallama' ile saldıran gruba çok sert tepki gösterdi.
O arsızların dininden değilim ben
İşte Ahmet Hakan'ın "Bu din benim dinim değil arkadaş. Nokta." diyerek bitirdiği o yazısı..

Öpüşene sallama
Ankara Metrosu’ndaki “ahlak anonsu”na itiraz edenler, metro durağında “öpüşme eylemi” yaparak olayı protesto ediyorlar.

*

Peki bundan rahatsız olanlar ne yapıyorlar?

Medeni bir karşı eylem mi yapıyorlar?
Rahatsızlıklarını mı dile getiriyorlar?
Yaratıcı bir ayıplama eylemi mi gerçekleştiriyorlar?
Biz de bu eyleme karşıyız” falan diye uygarca başka bir gösteri mi düzenliyorlar?
Hayır! Hayır!
Almışlar ellerine “sallama” adı verilen döner bıçağını...
Öpüşme eylemine katılanlara saldırıyorlar.
Bir de yaptıkları bu zorbalığa ve zalimliğe Allah’ın adını karıştırıyorlar.
Tekbir getiriyorlar...

*

Tecavüz söz konusu olunca... Çıtlarını çıkarmazlar.
Kız çocuğuna taciz söz konusu olunca... Halının altına süpürürler.
Sokak ortasında kadına dayak atılsa... Kafalarını çevirirler.
Namus adı altında hunhar cinayetler işlendiğinde... Gayet normal karşılarlar.
Şehrin ekâbirleri küçük bir kız çocuğuna toplu tecavüz ettiklerinde... Duymadım, görmedim, bilmiyorum yaparlar.
Bıçakla delik deşik edilen kadın cesetlerini gördüklerinde... Tüyleri bile kıpırdamaz.
Tecavüzün bebeklere yöneldiğini öğrendiklerinde bile... Galeyana gelmezler.
Töre adı altında vahşetler sergilendiğinde... Susup otururlar...

Amma velakin...
Sokakta öpüşme eylemi yapılacağını işittiklerinde...
Derhal galeyana gelirler.
Ve ellerde sallamalar/dillerde tekbirlerle harekete geçerler.

*

Vaktiyle Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak “resmi İslam” anlayışına itiraz etmek için bir kitap yazmıştı.
Bu Din Benim Dinim Değil” adlı bir kitap...
Sallamalı dindarlık” için...
Ben de aynısını söylüyorum:
Bu din benim dinim değil arkadaş. Nokta

O şahsı devlet koruyor mu?


Kızılay’da kalabalığın üzerine sürdüğü araçla 3 kişiyi yaralayan kişi hakkında hala soruşturma başlatılmadı.

Cengiz Aldemir/Sozcu.com.tr

CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek meclis başkanlığına sunduğu önergesinde, ” Gezi Parkı eylemleri sırasında Kızılay’daki kalabalığın üzerine sürdüğü araçla 1’i ağır toplam 3 kişinin yaralanmasına neden olan kişi hakkında olayın üzerinden 26 gün geçmesine karşın fiilen soruşturma başlatılmamıştır.” dedi.
Dibek konu ile ilgili yaptığı açıklamasında, ” Ankara’daki Gezi Parkı eylemleri sırasında Kızılay’da kalabalığın üzerine araç süren kişi hakkında olayın üzerinden 26 gün geçmesi ve konu hakkında 4 farklı suç duyurusu bulunmasına karşın hukuki süreç yalnızca “dosya numarası verilmesiyle” sınırlı kalmıştır. Soruşturmayla ilgili olarak herhangi bir savcı görevlendirilmemiştir. Söz konusu kişinin Çankaya Emniyeti’nde ifade verdiği ancak bu kişinin insanlara çarpıp çarmadığının bile tutanak altına alınmadığı ortaya çıkmıştır. Olayın olduğu anda Kızılay’daki MOBESE’lerin çalışmaması ve yargı sürecinin başlamaması soru işaretlerine neden olmaktadır” şeklinde değerlendirdi.
”Olayda ağır yaralanan İsmail Aydoğdu 12 gün boyunca yoğun bakımda kalarak iki kere beyin ameliyatı geçirmiş, sağ bileğine ise platin takılmıştır. Aydoğdu’nun bilinci hala tam yerine gelmemiş, hafızası ise gidip gelmektedir” diyen Turgut Dibek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a şu soruları yöneltti :
-Kızılay’da kalabalığın arasına girdiği ve 1’i ağır toplam üç kişinin yaralanmasına neden olduğu fotoğraf ve kamera görüntüleri ile sabit olan sürücü hakkında emniyette insanlara çarptığı hususu neden tutanaklara geçirilmemiştir?
-1’i ağır 3 kişinin yaralandığı olayla ilgili farklı 4 suç durusuna rağmen neden hala dosyada bir işlem yapılmamıştır?
-Sürücünün emniyette insanları ezdiğinin tutanağa geçirilmemesi, 26 gündür dosyasında bir işlem yapılmaması, dosyaya savcı atanmaması, MOBESE’lerin çalışmaması gibi durumları nasıl değerlendirmektesiniz? İnsanların yaralanmasına neden olan sürücü devlet tarafından korunmakta mıdır?
-Sürücünün bir devlet görevi var mıdır?

sozcu.com.tr

cinarcocuklar.blogspot.com

''Aklımızda hep başka bir ülkeye gitmek ve orada yaşamak vardı, çünkü kendimi ait hissetmiyordum. Gezi parkı sürecinde “kendini evinde hissetmek” diye bir şey vardır ya gerçekten kendimi evimde hissettim. Yalnız olmadığımı fark ettim, yurtdışına gitme planlarını bir kenara bıraktım. Daha bir ay önce ben nasıl yaşıyormuşum, eve gittiğimde n'apıyor muşum diye sorular sordum kendime. Ne kadar anlamsızmış hayat, böyle bir amacım yokmuş falan, gibi hissettim. Şimdi böyle çok mutluyum, dün yine eyleme gittik, artık rutinimiz oldu… Hayatımız şu an gir, çık, eyleme katıl, parka git forumda konuş, eve dön falan şeklinde ama hayat çok daha güzel.''

http://cinarcocuklar.blogspot.com/